2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Çalışan Kadın Olmak Üstelik Anne Olmak!
MAKALE #14565 © Yazan Psk.Derya OĞUZTÜRK | Yayın Nisan 2015 | 1,865 Okuyucu
ÇALIŞAN KADIN OLMAK ÜSTELİK ANNE OLMAK KOLAY DEĞİL!!!

20.yüzyılın başlarından itibaren kadınlar çalışma hayatının içinde yer almaya başladılar. Hemen hemen her pozisyonda çalışan kadınlar iş yaşamına ait zorlukların yanında pek çok başka sorunlarla da karşılaştılar. Başta bir kadın olarak çalışabileceğini ailesine ve çevresine kabul ettirmek,çalışabileceği bir iş bulmak en temel zorluklardandı.(aslında halen ülkemizde halen kadınlar bu zorlukları yeterince aşmış değildir.)Daha sonra iş yaşamında ilerlemek, kendini ispatlayarak kariyerinde yükselmek, diğer erkek çalışanlar gibi sosyal haklardan yararlanmak, eğitim olanaklarından faydalanmakl gibi konularda erkeklere oranla daha fazla sıkıntı çeken kadınları evde de çoğu erkeğin karşılaşmadığı tarzda sorunlar beklemektedir. Kadın işe gitmeye başlayınca genellikle bir yanda evin rutin işleri bir yanda da çocuğa ya da çocuklara ait sorumluluklarda aksamalar olmaya başlar. Bu sorunlar işlerin kadın ve erkek arasında paylaşılmasından çok nedense hep kadının üzerine yıkılır ve sadece kadının görevleri olarak değerlendirilir çoğunlukla. Aslında bir taraftan iş yerinde kendini kabul ettirmeye, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri gidermeye uğraşan kadından bir yandan da ev işlerini ve çocuğuna ait iş ve sorumlulukları eksiksiz olarak yerine getirmesi beklenir hep. Kadın çalışabilir ama kadın her yerde kadındır. Bu düşünceyle genellikle çırpınır kadın,hem işine hemde evine hemde çocuğuna yetişebilmek,yetebilmek için! Tabiri caizse ağır işçidir kadın!İşte mesai sonrasında evde mesai anlayacağınız uyuma saatleri dışında genellikle hep bir uğraş içerisindedir.İyi anne, iyi eş, iyi ev kadını üçgeni içinde sorunlarıyla baş başa kalmıştır ve çözüm konusunda yardım alabileceği , kimse genellikle olmamaktadır.Yetişe, yetebildiği kadar uğraş verir bazen de tıkanıp kalır. Genellikle depresif bir tabloyla karşımıza. Ve genellikle üç sorunla karşı karşıya kalır çalışan kadın ve anne!

Çalışan annelerin en önemli sorunları aşağıdaki şekilde gruplandırılabilir;

- Suçluluk duygusu
- Aşırı sorumluluk yüklenme, zihinsel ve bedensel yorgunluk
- Çocuk bakıcısı arayışı

Suçluluk Duygusu
Çalışan anne ve çocuk arasındaki en önde gelen problemlerden biri, annenin çalışması sebebiyle kendisinde çocuğuna yeterince zaman ayırmadığını düşünerek bu suçluluk psikolojisiyle hareket etmesidir.Bu suçluluk duygusu,psikolojisiyle yapılmaması gereken yaklaşımlarda bulunup ( aşırı ve gereksiz hoşgörülü davranması ya da her akşam iş dönüşü bazı hediyelerle eve gelmesi... gibi). Anne öncelikle bu suçluluk duygusundan kurtulmalıdır.Unutulmamalıdır ki çalışmayan pek çok sayıda anne de zamanlarının tümünü çocuklarına verememekte, evin içindeki ve evin dışındaki işleri(temizlik,komşu ziyaretleri vs...)bunu büyük ölçüde engelleyebilmektedir.. Ayrıca, annenin çalışması, onun üretken kılan aynı zamanda ailenin sosyoekonomik durumuna katkı sağlayıp çocuğunda yaşam standartını yükselmesine yardımcı olan aynı zamanda kadının çalışarak hem ruh sağlığı açısından hem de sosyalleşmesi açısından önemli bir faaliyettir. Önemli olan, annenin evde bulunduğu süreyi iyi planlayıp değerlendirmesi ve bu zaman dilimi içerisinde çocuğuyla kaliteli zaman geçirerek çocuğuyla ilgilenmesi, onunla paylaşımlarda bulunabilmesidir..Özellikle çalışılmayan zaman dilimlerinde ( hafta sonları olabilir) tüm gün yoğun bir ev işi (temizlik,ütü ve diğer ev işleri) faaliyetiyle geçirmek yerine, çocuğunuzu tiyatroya, sinemaya, oyun parkına, arkadaşlarına götüren ve ev işiyle meşgulken dahi çocuğunu yanında tutan anne, aslında üzerine düşen görevi yerine getiren annedir. Bu durumda bunu gören çocuk, annesine yeterince doymasa doyamasa bile; ona anneye güvenir, annenin onunla ilgilendiğini ve sevdiğini görür .
Bu konu ile ilgili yapılmış olan araştırma sonuçlarına bakacak olursak;

*Yapılan bir araştırmada aslında düşünülenin tam aksine annenin çocuk ile birlikte geçirdiği süre arttıkça kalitesi azalmakta. Yani anne “bunalmakta”. Bu yüzden ev hanımları çocukları ile birlikte aynı mekanda olsalar da onlarla pek birlikte vakit geçirmeye katlanamıyorlar. Çalışan anneler ise genellikle çocukları ile “yeterince vakit geçiremedikleri”nden yakınırlar. Oysa bu konuda yapılan araştırmalar gösteriyor ki, anne babası çalışan çocukların %85-90’ı böyle bir durumdan şikayetçi değil. Diğer bir ifade ile çalışan anne babaya sahip çocukları sadece %10-15’i anne babaları ile daha fazla vakit geçirmek istediğini söylüyor. (Yeşilyaprak, 2004: 104-105).

*Ayrıca daha önceki makalemde belirttiğim gibi önemli olan çocuğunuzla ne kadar zaman geçirdiğiniz değil ne kadar kaliteli zaman geçirdiğinizdir.Çocuğunuzun dünyasına girmeye çalışın. Bu spontane olacak bir yaklaşım.Oyun oynarken,sohbet ederken ya da gezmeye gittiğiniz bir yerde karşılıklı etkileşim içinde olarak keyif ve birliktelik hissini çocuğa hissettirebilmek yani kısacası onun gibi zaman zaman çocuklaşabilmek,onu gerçekten dinlemek ve bunu olağanca yaşatabilmek.*Duygu ve düşüncelerin paylaşıldığı, çocuğa duygusal ve sözel olarak tepki verildiği ve anne baba olarak kendinizi spontane şekilde ilişkiye bıraktığınız hemen hemen her yakın ilişkide deneyimleyebileceğiniz bir süreçtir bu aslında.Peki bunu nasıl mı yapabiliriz? Her çocuk kendine özgü olduğundan belirli bir reçete vermek mümkün değildir.*Ancak çocukların dünyasına dahil olmanın ve ilişkide olduğunuzu hissetmenin, tüm bu paylaşımları yakalayabilmenin yolunun en temel olarak oyundan geçtiğini söylemek mümkündür." aslında. Evet oyun yanlış okumadınız.Anne baba olarak neleri uygulamamız daha doğru olur?

Oyunda bırakın çocuğunuzu kendi istediği oyunu kursun;

Asla ve asla oyun oynarken yönlendirici olmayın, bırakın oyunu o kursun,ne oynamak istiyorsa nasıl oynamak istiyorsa oynasın. Oyundaki rol paylaşımını o yapsın.Farkında olmadan aslında çocuğunuzu hem yakından tanımaya fırsatınız olucak hemde bilişsel özellikle de duygusal gelişimine katkıda bulunmuş olucaksınız. Amaç hiç bir zaman oyun esnasında çocuğa birşeyler öğretmeye çalışmamalısınız çünkü çocuk bunu hissettiği an artık bu ona zevk vermemeye başlayacak ve oyunu sonlandıracaktır. Bırakın çocuğunuzu oyun içerisinde özgürleşsin.Aksine anne baba olarak kendinizi oyunun ve size verilen rolün akışına bırakarak ya da sadece gözlemci veya eşlikçi olarak çocuğunuzla duygusal anlamda aynı frekansta buluşabilirsiniz. Onun oyun sırasındaki duygularını takip edebilmek ve ona bu duyguları ifade ederek anlaşıldığını hissettirebilmek çocuğunuzla ilişkiniz açısından en değerli anlar olacaktır. Örneğin ev içerisinde kuralları belirleyen bir baba otoritesinin dışında çocuğun bir savaş oyununda kendisiyle birlikte yerlerde sürünen,bağırıp gülen açıkçası eğlenen bir baba figürüne de ihtiyacı var. Sadece kuralları koyan baba figürünün dışındaki bir babayı çocuk kendi iç dünyasının kapılarını ararayarak iç dünyasına davet edecek ve zamanla kabul edecektir.
Çocuklarımıza zaman ayırmak hediyeler almaktan daha önemli;

Tabi ki zaman zaman hediyeler almak, hediyeleri ödül olarak kullanmak yararlı olabilecek yöntemlerden ancak çocuğunuzla geçireceğiniz kaliteli zaman geçirmekten daha etkili bir yöntem değildir. Suçluluk duygusuyla alınan hediyeler ve oyun merkezine götürmeler daha da vahim olanı her istediğinin yapılması ilerleyen dönemlerde aslında daha büyük sıkıntılara sebep olucaktır."Çocuklara yapılacak her türlü kişisel ve ilişkisel yatırım her koşulda onlara alınan değerli hediyeler ve oyuncaklardan kat kat daha kıymetli olacağı kesindir.'' Hatta zaman zaman aileler bu suçluluk psikolojisiyle aile içindeki kural ve disiplinlerini bile bozmabilmekte böylece çocuğunu mutlu etmeye çalışmaktadır.Hâlbuki her çocuğun az da olsa birlikte olduğu süre içerisinde kendisiyle birlikte olmaktan keyif alan ve ilişki içerisinde bıkkın ve tükenmiş değil canlı ve istekli bir ebeveynle buluşmaya ihtiyacı vardır."

Çocuğunuzla kaliteli zaman geçirmek için farklı,hiç kimsenin uygulamadığı ya da kısaca olağan üstü şeyler yapmanıza gerek yoktur. Kısacası çocuğunuzu pahalı tatiller,disneyland'a götürmek ya da tabiri caizse mucizeler yaratmak gibi şeçenekler yerine birlikte yenilen bir akşam yemeği, yemek sonra birlikte seyredilen bir çizgi film ya da birlikte oynanan bir oyun gün içerisinde her evde yapılabilinecek aktiveteler de çocuğunuz için kaliteli zaman geçirme olacaktır. Yapamayacağız şeyler hakkında mümkün olduğu kadar söz vermeyin.Yerine getiremeyeceğiz sözler çocuğunuzun gözünde sizi değersizleştirir ya da kendisini değersiz hissettirir. (16.12.2014 tavsiye ediyorum.com ''çocuğumuza yeterince zaman ayırıyor muyuz? Makalemde ayrıntılı anlatılmıştır.)

Aşırı Sorumluluk Yüklenme Zihinsel Ve Bedensel Yorgunluk

Çalışan kadın aynı zamanda iyi bir organizatör olmalıdır aksi taktirde maalesef durum çok vahim sonuçlara ulaşabilir. Başta çalışan kadın anne olmadan önce ve anne olduktan sonra ile iş ve sosyal yaşamını dengelemeli,kendi istekleri ve çevresinin ondan bekledikleriyle dengeyi kurabilmelidir. Bu konuda ustalaşmış bir anne hem sosyal hayatını hem de iş hayatını hem de ev hayatını sorunsuz ve sıkıntısız yürütebilmektedir. Özellikle çalışan kadın anne olduktan sonra ortaya çıkan bebeğe kim bakacak sıkıntısı,çalışan kadının en büyük organize etmesi gereken sıkıntılarının başında gelmektedir.

Bebeğe Kim Bakacak?

Bebeğin hem anne sütüyle düzenli olarak beslenebilmesi, hem de fiziksel olarak biraz kendini toparlayıp, en azından başını tutabilecek duruma gelmesi için ilk üç ay anneyle birlikte olması önemlidir. İşte bu süreden sonra çalışmaya başlayacak annenin çocuğunu başkasına “emanet etme” zorunluluğu doğar ve aile önemli bir sorunla karşı karşıya kalır. Bebeğe kim bakacak? Bebek nerede ve nasıl bakılacak? Genellikle ilk akla gelenler aile büyükleridir.(Büyükanneler)
Çalışan kadının doğum sonrası işine başlayabilmesi için ilk akla gelen seçenekler olan ki özellikle bizimki gibi aile bağları kuvvetli toplumlarda anneanne ya da babaanne en güvenilir “emanetçi” olarak düşünülür.Aslında çoğumuz başkasının,tanımadığımız kişilere emanet edeceğimize kayınvalidemize ya da annemize çocuğumuzu emanet etmek mantıklı ve cazip gelir,ancak unutulmaması gereken bir noktayı çoğumuz es geçeriz...Büyükannenin bebek sahibi olan çiftin yanında yatılı kalması (hayatta ise büyükbaba da beraberinde) çalışan annenin işini fazlasıyla kolaylaştırabilir. Ancak bu durum, annenin sorumluluk duygusunu azaltırken, çocuk üzerindeki etkisini de kaybetmesine neden olabilir. Yine unutulmamalıdır ki Bebeğin bakımının aile büyükleri ya da yakın akrabalar tarafından dönüşümlü olarak (örneğin birer hafta birer ay) paylaşılması sağlıklı bir çözüm değildir. Özellikle ilk yıl, çocuğun kişiliğinde güven duygusunun gelişmesi için anne ile birlikte, çocuğun bakımını üstlenen kişinin “sürekli” olması gerekir. Aynı zamanda çocuğunun bakımının ilk 1-1,5 yıl kendi evinde olması daha uygundur. Bebeğin bulunduğu mekanı sahiplenmesi, aynı ortamda kendini güvende hissetmesi açısından önemlidir.Bunun gibi avantaj ve dezavantaj söz konusu olmakla birlikte büyükannenin geliniyle ya da damadıyla yaşayacağı çatışmaları direkt olarak çocuk üzerinden yansıtma olasılığıdır. Bu durumda, genellikle, çocuk ortada kalır ya da sağlıksız bir etki altında büyür. Tabiki bunlar yaşanabilecek ihtimaller! Büyükannenin bakımındaki çocuk, özellikle ilk yaşlarda bir tür “aynalama” süreci yaşadığı için onun konuşma biçimini, aksanını, kullandığı terimleri ya da tepki biçimini anında öğrenip yansıtması çok doğaldır. Anne baba genellikle bu durumdan kaygı duyabilirler. Ancak bu gibi etkilenmeler ana okulu ya da ilköğretime başlayınca kolaylıkla düzeltilebilir. Kalıcı bir problem haline dönüşmesi, daha çok anne babanın bu duruma aşırı tepki göstererek pekiştirdiği durumlarda ortaya çıkar.
Çalışan anne eğer büyükannelerden yardım talep etmiyorsa ya da hayatta değillerse diğer bir seçenek bakıcı seçeneği oluyor. Çalışan anne z bebeğini bırakarak çalışması gerektiği psikolojisi altında ezilirken bir taraftan da sağlıklı ve doğru kararlar vermek zorundadır.Doğru olmayan bakıcı seçimi maalesef ilerleyen dönemlerde büyük sıkıntılara maaruz kalmamızı sağlayabilir. Öncelikle ilk tercihimiz güvenilir bir bakıcı bulmak olmalıdır. Referanslar değerlendirilmeli acele karar verilmemelidir. Anne babalar çocuğun birlikte olacağı bakıcıyı yeterince tanımaya çalışmalıdır. Öncelikle iyi bir referansa sahip olup olmadığına bakmak gereklidir. Çocuğa bakacak dadının ya da bakıcı abla ya da teyzenin mümkünse, kendisinin de anne olması tercih edilmeli,tecrübe sahibi olunması artı bir referanstır.Evli olması da aynı zamanda aile hayatına alışık olan bakıcının düzenli yaşama alışkanlıklarına olan uyumu bakıcıya olan güveni arttıracaktır.Genellikle çocuğumuzu emanet edecek kişinin yani bakıcımızın temiz, düzenli, güler yüzlü ve sorumluluk sahibi olmasını isteriz. Bunun için ilk iş görüşmesini kendi evimiz yerine iş başvurusu yapmış kişinin evinde yapmış olmak hem ev yaşantısını görmek hem de temizlik ve düzenlilik açısından kişiyi gözlemleyebilmemize olanak sağlayabilir. Aynı zamanda çocuğumuzu bakıcıya tamamen emanet etmeden önce işe başlamadan iki hafta önce (hatta mümkünse bir ay ) bakıcıya eşlik edip bakımını gözlemlemek de yerinde bir uygulama olacaktır. Anne işe başladıktan sonra çocuğunu iyi gözlemlemeli( vücudunda yara izi,morluk vs) ve bakıcı ile çocuk arasındaki iletişimin de (bakıcıyı görünce ağlaması,ondan korkması vs) değerlendirlmesi hem bizim hem de en değerli varlıklarımız olan çocuklarımızın hem fiziksel hem ruhsal sağlıkları için önemli yapılması gereken uygulamalardandır.

Bir diğer seçenek kreş ve yuvalar;

Çocuk bakımında çalışan annelerin düşünebileceği bir başka seçenek de 2 yaşından küçük çocukların bakımını üstlenen kreşler ile 2-4 yaş arası çocuklar için yuvalardır. Şüphesiz yuva ya da anaokulunun seçimi son derece önemlidir,önemli olmalıdır. İlk başta çocuğunu kreş ya da yuvalara emanet etmek isteyen yada bu yönde düşüncesi olan annenin çocuğun yuvaya / anaokuluna bırakılmaya hazır olup olmadığını değerlendirmesi çok önemlidir. Bu yüzden bir çocuğun yuvaya verilmeden önce günde 1-2 saat için bile olsa kendisini bakım veren kişiden ayrı kalmaya alışmış olması gereklidir. Aksi taktirde yuva ya da kreşe sabahları bırakırken kopabilecek ağlama nöbetlerini görmezden gelmek zor olabilir.Ayrıca çocuğun yaşıtlarıyla iletişim kurabilme yeteneğinin de gelişmiş olması gerekli ve önemlidir. Özellikle kreş ve yuvalarda birden fazla çocuğun bakımı yapılması dolayısıyla paylaşımcı olmayan çocukların uyum süreci çok daha zor olabilmektedir. Özellikle yuva,anaokulu ya da kreş seçimi yapılırken özellikle çocukla beraber gidilerek seçim yapılarak çocuğun gözlemlenmesi de yararlı olabilecek tüyolardandır.

Çalışan annelere toplum tarafından genellikle atfedilen yanlış yaklaşımlar?

*Çocukta herhangi bir davranış problemi ya da gelişim sorunu varsa bunu ‘annenin çalışmasına bağlamaktan vazgeçmelidir. Çocukla ilgili herhangibir sorun varsa ya da gözlemleniyorsa bir uzmandan yardım alınmadan yapılacak her türlü davranış ya da uygulama yanlış olacağından bu tür söylemler çalışan annenin üzerindeki sorumluluğu ağırlaştırmaktan başka hiç bir işe yaramaz. Önemli olan sorunun kaynağına inmektir.

Özellikle çalışan anneler iş ,ev ve çocuk üçgeninde ezildiğinizi ve bunaldığınızı hissediyor ve ağır sorumluluk duygusuyla kendinizi bir çıkmazda hissediyorsanız en kısa sürede psikolojik yardım almanız hem sizin hem de çocuğunuz açısından faydalı olacaktır. Unutmayalım ki çocuklar ebeveynlerinin aynalarıdır.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler  
► Çalışan Anne Olmak Psk.Çağla GÜNAY
► Kadın Olmak Psk.Özlem SANAN ŞENBAY
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Çalışan Kadın Olmak Üstelik Anne Olmak!' başlığıyla benzeşen toplam 19 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
 
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


12:09
Top